Yazma düzenim değişti. Eskiden romanın en kaba ilk müsveddesine "birinci taslak" derdim. Ne yazacağım, birinci taslakta ortaya çıkardı. Atmaca'dan beri detaylı bir özet çıkarıp kafamdaki fikrin başını-ortasını-sonunu derli toplu bir şekilde görmedikçe yazmaya başlamıyorum. Eskiden böyle yazmak ilham kaçırır diyordum ama karar değiştirdim. Ayrıca zaman kazandırıyor. Yeni roman için kafamda şahane bir fikir vardı, çok heyecanlıydım, parmaklarım kaşınıyordu ama özetiyle boğuşurken anladım ki hikayenin sonu bir türlü içime sinmiyor. Daha doğrusu sonu yok. Çöpe attım. Çöpe attım ama bir kısmını kurtarıp başka bir özet çıkardım — dönem değişti, karakterler değişti ve bu sefer hikayenin beni tatmin eden bir sonu oldu. Artık ilk taslağı yazmaya başlayabilirim. (Kafamdaki kıl maymun, ne gerek var bu kadar zahmetli roman yazmaya, git başka bir özet hazırla, diyor üç gündür.) Taslak, özet, müsvedde… bu kavramlar kafa karıştırıyor ama işin özü şu: Hepsini boşverin nasıl rahat ediyorsanız öyle yazın. Nasıl rahat ettiğinizi zamanla keşfediyorsunuz ve alışkanlıklar bazen değişiyor.
Yazı işleri: Özet, taslak, "outline" vs.
Tümü:
Not defteri >>
Önceki:
Sonraki:
Paylaşmak için:
